logo
dergi - f.jpg

BİLİNMEYENİN ÖTESİNE YOLCULUK

23. Milano Trienali kapsamında düzenlenen Mondo Reale sergisi David Lynch, Patti Smith, Ron Mueck, Sarah Sze gibi sanatçıların heyecan verici işlerini bir araya getiriyor; düşsel bir çağrıyla, insanın kendisi ve çevresiyle kurduğu ilişkiye dikkatini talep ediyor.

YAZI ITIR YILDIZ

 

Tasarım ve mimaride bir asıra uzanan geçmişiyle, kentle özdeşleşmiş uluslararası bir etkinlik olan Triennale di Milano, bu yıl Unknown Unknowns. An Introduction to Mysteries temasıyla kapılarını açtı. 1923’te başlayan ve 2016’ya kadarki 20 yıllık aranın dışında üç yılda bir Palazzo dell’Arte yapısı içinde düzenlenen Milano Trienali, 23. edisyonunda bildiğimiz – ya da bildiğimizi sandığımız mı demeli – dünyanın ötesini, bilinmeyeni araştırmaya koyuluyor. Amaçlananın, sanat/bilim, karanlık/aydınlık gibi alışıldık zıtlıklara başvurmaktan ziyade yerçekimi, haritalar, okyanuslar, bilincimizin kaynağı ve çok daha fazlasının kılavuzluk ettiği bir arayış ve birlikte keşfetme gayesi olduğu söylenebilir. Farklı alan ve disiplinlerden çoksesli korosuyla, 23. Milano Trienali, astrofizikçi Ersilia Vaudo’nun küratörlüğünü yürüttüğü Unknown Unknowns ve Fondation Cartier’nin genel direktörü Hervé Chandès küratörlüğünde hazırlanan Mondo Reale tematik sergileri dâhil, 40’ı aşkın ülkeden toplam 400 sanatçı, tasarımcı ve mimarın eserleri ve projelerine ev sahipliği yapıyor.

 

Trienalin, gezegenimizin gizemini, esrarlı katmanlarını, üzerindeki farklı yaşamları biraz daha ‘sanatsal’ ve düşsel bir yaklaşımla irdeleyen Mondo Reale sergisi, film, yerleştirme, fotoğraf, resim, seramik, heykel gibi farklı disiplinlerden, çoğu bu sergi için üretilmiş çağdaş sanat eserini barındırıyor. İtalyan tasarımcı ikilisi Formafantasma işbirliğiyle kurgulanan sergide ‘bilinmeyen’ ile bağdaştırdığımız duygular ve kavramlar öne çıkıyor: huzursuzluk, merak, büyülenme, endişe, eğlence, korku. Farklı kültürler, doğal afetler, başka inançlar ve coğrafyalarla karşılaşmamız sonucunda açığa çıkan, bizi yeni sorgulamalara, deneyimlere iten farkındalıklar ve her defasında sıyırdığımız kabukların altında bizi yeni gizemlere davet eden başka kabuklar. Gizem denince, katılımcılar arasındaki ismini tebessümle okuduğumuz David Lynch ve ses yerleştirmesiyle Patti Smith’in yanı sıra sergide Ron Mueck, Sho Shibuya, Sarah Sze, Alex Červený, Virgil Ortiz, Alev Ebüzziya Siesbye, Jean-Michel Alberola, Jaider Esbell, Fabrice Hyber, Yann Kebbi, Guillermo Kuitca, Hu Liu, Artavazd Pelechian, Jessica Wynne ve Andrei Ujica yer alıyor.

Trienal kapsamında, sergi alanının fiziksel sınırlarını aşan Live from Mondo Reale, David Lynch ve Sho Shibuya’nın günlük yayın ve ritüelleriyle dâhil oldukları özel bir proje. Lynch’in her akşam saat 7’de, Los Angeles’taki stüdyosundan bildirdiği hava durumu raporu, yani Weather Report, gözleme dayalı, ama kurgusal yapısıyla, içinde bulunduğumuz ana ve onu yorumlayışımıza, hava durumundaki değişim ve zamanın akışı gibi değişkenler vesilesiyle ayna tutuyor. Sho Shibuya ise geçip giden zamana The New York Times gazetesinin dijital edisyonundaki görsel alanda ziyaretçiyi karşılayan ve gün gün değişen bir resimle dikkat çekiyor. Sanatçının Brooklyn’deki evinin penceresinden her gün seyrettiği gökyüzü, The New York Times’ın o günkü manşetine ve ana sayfada yer verdiği haberlere, dünyanın sayısız kaotik olayına, sabahın renkleriyle eşlik ediyor. Güneşin her gün yeniden doğması dışında, her şeyin gelip geçici ve değişken olması, serginin ‘canlı yayınları’ kapsamında günbegün Amerika kıtasından Avrupa’ya bir hatırlatma.

 

Matematikçi Misha Gromov şu dört konunun gizemini basit ifadelerle ele alıyor: fizik kanunun doğası, yaşam, beynin işlevi ve matematiğin yapısı. Patti Smith, kendi sesiyle ruhunu kattığı The Four Mysteries of the World başlıklı metni okurken, Gromov’un ‘gizemlerine’ beşinciyi ekliyor: şiir. Ron Mueck’in Man in a Boat adlı eseri de şiire has gizemi koruyarak, izleyicide kendi hatıraları ve duygularıyla yoğurduğu sübjektif bir tesir bırakıyor. Birebir insan boyutunda yarattığı heykellerle Mueck, hem fiziksel hem de manevi bir yolculuk tasvir ediyor sanki; kişinin kendini keşfetme serüveninde varış noktasının tam olarak tayin edilemeyeceği, rotanın belki sürekli güncelleneceği, her halükârda yola çıkılan o ilk anda, sonrasının bir bilinmez ve gizem olarak kalacağı bir seyir.

New Mexicolu sanatçı Virgil Ortiz, atalarını ve Amerika kıtasının yerlilerini temsilen, çift başlı tuhaf ve gerçeküstü bir karakter tasarlıyor. Ring Master & Tics adlı bu seramik figür, demiryolu ağının genişlemesiyle bölgeye gelen yabancılarla yerliler arasındaki çatışma ve yüzleşmeye olduğu kadar sanki kişinin kendi içindeki farklı yüzlerini keşfetmesi ve onlarla geçinmesine de dikkat çekiyor. Gerçekle hayal âlemi arasında salınan garip izlenimine rağmen muzipliği, çatışmadan doğan dinamik ve canlı yapıyı elden bırakmayan bir eser.

 

Brezilyalı sanatçı Alex Červený ise Stop, look and listen isimli çalışmasında, doğal olayların ve kutsal metinlerdeki karakterlerin resimdeki isimler ve yerlerle ilişkili olduğu bir dünya kurguluyor. Sarah Sze, karışık medya, baskı, video, kum, paslanmaz çelik, sarkaç gibi çeşitli araçların bir araya geldiği Tracing Fallen Sky isimli eserinde zaman, mekân ve hatıranın akıl erdirmesi güç sırlarıyla kurduğumuz ilişkiye vurgu yapıyor. Sarkaç gibi zamanı ölçmeye yarayan düzenekle, insan beyni için üstünde her zaman bir sır perdesi barındıran açıklanması zor kavramlara meydan okuyor. Hepsi ve daha fazlası, 11 Aralık 2022’ye kadar Fondation Cartier pour l’art contemporain’de.